KÜLTÜR & SANAT
Toplumsal Karakter
George Orwell, İspanya iç savaşında Cumhuriyetçilerin safında çarpışmış bir yazardır. O döneme dair anılarında ilginç bir gözlemde bulunuyordu. Bir gün karısıyla birlikte bir otel odasında silah saklamaları gerekmişti. Yataklarının altı tüfekler ve el bombalarıyla doluydu. Gece uyurlarken odanın kapısı açılmış ve Falanjistler içeri dalmışlardı.
Orwell'i ve odanın her yanını didik didik arayan Falanjistlerin bakmadığı tek yer yatağın altıydı. Geceliğiyle ve uyku sersemi, yatağın içinde doğrulmuş olan Orwell'in karısını gören Falanjistler, İspanyol geleneklerine göre, Sinyora'yı rahatsız etmekten sıkılmışlardı.
Orwell bu olayı aktardıktan sonra, bu olay Almanya'da olsaydı silahları kurtarmalarının mümkün olmadığını yazar. Çünkü Alman Nazileri, İspanyol faşistleri gibi gece, yarı çıplak bir hanımı rahatsız etmeme geleneğine sahip değildir. Bu örnekte İspanyolluk ve Almanlık denen karakter, siyasi sistemden daha ağır basıyor.
Bunu düşünürken gözümde çocukluk yıllarında okuduğum bir öyküde yaşanan olaylar canlandı. Olay 1800'lerin Kafkasyası’nda geçer. Bir Çerkes delikanlısı bir süredir, sevdiği kızı kaçırıp onunla evlenebilmek için fırsat kollar dururmuş. Kızın ailesi, her nedense, delikanlının kızlarıyla evlenme isteğini kabul etmemekte ve kızlarının kaçırılmasından korkmakta imişler.
Bir gün komşu köylerden birinde düğün yapılacağı haberi gelir ve köyün gençleri komşu köye gitmeye başlarlar. Bizim delikanlı sevinir. Nihayet beklediği fırsat çıkmıştır. Kaşenini düğüne gönderirlerse yolda kaçıracak ve muradına erecektir. Fakat kızın ailesi kaçırılması korkusuyla kızlarını diğer gençlerle birlikte yollamak istemezler. Genç kız ise, tüm gençlerin ve arkadaşlarının katılacağı bu eğlenceye gitmek için çok ısrar eder. Bu ısrar karşısında kızın ailesi kızlarını kaçırmayı tasarlayan bizim delikanlıyı çağırtır ve ona şöyle der: “Kızımız biraz geç kaldı, diğer gençlerle yola çıkamadı. Onu komşu köydeki düğüne senin götürmeni ve ona yol arkadaşlığı yapmanı istiyoruz.” Delikanlı bu ricayı sevinerek kabul eder ve yola çıkarlar. Delikanlının bu ricayı kabul etmesiyle artık kızın ailesi de rahatlamıştır. Komşu köyde iki gün süren düğün "zehes" ve eğlencelerden sonra delikanlı kızı geri getirip ailesine teslim eder. Öykü böylece bitiyor.
Sonra birden, sanki düş görürken buz gibi bir suya atılmışım gibi, günümüz Türkiye'sindeki basından kara, kapkara manşetler ve fotoğraflar gözümün önüne geliyor: “Evlenme vaadiyle kandırdığı sevgilisini pavyona sattı!..” Ve Türkiye gazetelerinden Kasım aynının bir flaş manşeti daha. T.C.'nin bir devlet bakanı “Flört eden kızlar fahişedir!” beyanında bulunuyor.
İnsanların birbiriyle ilişki biçimi, tepkilerini açıklama usulü, onların siyasi sistemlerine de damgasını vurur. Çünkü her siyasi sistem bir kültür birikiminin üzerine oturur ve toplumun sahip bulunduğu karakteristik özellikler ve birikimlere uygun olarak biçimlenir.
Daha düne kadar toplumları, sınıfları ve ekonomik ilişkileri, okuduğumuz teori kitaplarındaki tanımlara benzetme kaygısı güden şabloncu ve genellemeler üzerine kurulu bir düşünce biçimi vardı. Her hangi bir toplumun kendisine ait özellikleri olabileceğini kabul edemiyorduk. Toplumlar hazır şablonlara uygun bir sürü, kişiliksiz insan yığınları gibi görülüyordu. Bunun ise ne kadar yanlış bir yaklaşım olduğunu söylemeye gerek yok.
Yazımı bir fıkra ile bağlamak istiyorum:
Dil bilmekten öte tüm özelliklerini yitirmiş bir hemşerimiz ölmüş. Sorgu meleği Münkir, bu Çarşambalı hemşeriyi sorgulamaya başlamış. Klasik sorulardan sonra, Tanrının insanları kavimler halinde yarattığını ve kavminizi koruyun diye buyruk vermiş olduğunu da hatırlatarak sormuş:
— Senin Kaşen'in var mıydı?
— Tövbe, tövbe...
— Hiç Çerkes düğünlerinde oynadın mı?
— Estağfurullah...
— Zehes'lere de katılmadın mı?
— Aman, aman... asla!
— Hiç pşıne çalıp, çocuklarına vored öğrettin mi?
— Vallahi öyle bir şey yapmadım!..
— Peki, sen ne yaptın, anlat bakalım.
— Ben bizim köyün Oflu Hoca'sıyla birlik oldum. Senin söylediğin bütün o münafıklıkları köyümüzde yasaklattım.
Münkir, bizim hemşeriye alıcı gözüyle şöyle iyice baktıktan sonra, arkasında duran bir meleğe seslenmiş:
— Çabuk, bu adama iki tane kanat getirin. Çerkes, sınavın sona erdiğini anlayarak sevinçle sormuş:
— Beni melek yapacaksınız değil mi?
Münkir yanıt vermiş.
— Ne meleği be kardeşim, kaz olacaksın, kaz!.. Tüm dünyanın beğendiği ve özendiği toplumsal değerlerimize sahip çıkalım ve onları sürdürelim. Kanat takmanın gereği yok!
KAYNAK KÜNYESİ: Kafkasya Gerçeği / Üç Aylık Kültürel Dergi, Sayı:3, Ocak 1991, Sayfa:26,27
-
Geleneksel Oset Müziği ve Müzik Aletleri
15 Ekim 2016, Cumartesi -
Abhazlar'da Zaman ve Takvim
07 Eylül 2016, Çarşamba -
Toplumsal Karakter
25 Nisan 2015, Cumartesi -
Kuzey Kafkasya'da Plastik Sanatlar; Osetyalı Ressamlar
31 Temmuz 2012, Salı -
Çerkeslerde Folklor
07 Temmuz 2012, Cumartesi -
Kabardeyce Kelimelerin Oluşumu
06 Temmuz 2012, Cuma