MİTOLOJİ
Sozrıko Ölüler Ülkesinde
Günün birinde sabahleyin erken ölüler ülkesine gitti ateş gözlü Nart. Bu ülkenin bekçisi Aminon kapıda Sozrıko'yu durdurarak şunları dedi: "Kuralı, yasası var bu işin, Ey cesur savaşçı,ateş gözlü Nart! Herkesin bir sınırı var herkesin bir müddeti. Dön gerisingeri ışıklı ülkene! Senin yiğit savaşçı, sıran gelmedi daha, sonu gelmeyenlerin yeri burası değil." Sozrıko öfkelendi, demir kapılara vurdu. Atını cehenneme sürdü dinlemeden. Ölüler ülkesini dolaşmaya başladı.
Bir öküz derisi üzerine serilmiş, yılgın yitik bir çift gördü önünde. Deriye uzanmışlardı kaşları çatık. Öküz derisi çok geniş olmasına karşın, onlara dar geliyordu ne var ki. Birbirlerini gözlüyorlardı somurtarak, postu nasıl paylaşacaklarının hesabıyla.
Onlardan iki adım ötede, bir tavşan kürkünde, genç bir çift gördü bizim yolcu. Küçük posta sevgiyle sarılmışlar yatıyorlardı birlikte sessiz, sevgi dolu.
İlerledi, işte karşısında varlığı belli belirsiz bir kadın, dağların yarıklarını dikiyordu biteviye. Sel gibi terler boşalıyordu alnından. Kocaman bir iğne vardı elinde. İç karartıcı biçimde parlıyordu.
Bir başka kadın gördü yolu üstünde, üzerinde bir değirmen taşı vardı kocaman. Değirmen un değil, kaya öğütüyordu yalnızca.
Bir başka görüntü belirdi önünde; Süt sağıyordu yaşlı bir kadın peynir için. Fıçı tepeleme doluydu, üstelik de büyüktü. Kadın tüm çabasını bu işe verdiği halde, peynir bir arpa boyu gitmiyordu.
Bir başkası ise küçücük bir kaşığa bir yudum kadar süt sadığı halde, peynirden beyaz bir dağ oluşmuştu önünde.
Biraz daha yürüdü, bir tümseğin altında, bir çift oturmuştu geniş bir sofraya. Leziz, çeşitli yiyeceklerle doluydu, boşalmıyordu bir türlü önlerindeki masa.
Sozrıko ilerlerken, kırma taş ve kum taşıyan çok yaşlı bir adam gördü karşısında. Gece ve gündüz hiç ara vermeden delil deşik bir çuvalla taşıyordu taşları. Sızlanmadan çalışıyordu kaderine razı.
Nart Sozrıko şaşkın yoluna devam etti. Güneşte derisi parlayan bir öküz yayılmış yeşil çimenler üzerine, kırlaşmış bir bıyığı çiğneyip duruyordu biteviye. Sulu, yeşil çimenlere hiç imrenmeden.
Şaşkınlıktan Ağzı açık kalan Sozrıko, döndü, bir önceki yoldan sürdü atını.
Karşısına bekçi yeri gibi bir ada çıktı, kıldan bir köprü vardı üzerinde ustura gibi. Bu adada yumurta kabuğu içinde yaşlı bir adam yaşıyordu tek başına.
Önünde görüyordu, işte birisi eğilmiş, ak sakallarını kesmeye uğraşıyordu yaşlıların. Ne yapsa, ne etse beceremiyordu. Bir kıl dahi düşüremiyordu kurbanlarından.
İleride yaşlı bir köpek yere uzanmış içinden bir şeylerin çıkmasını bekliyordu suskun. On iki enik bağırtısı duyuldu birden. Rahimden çıkmak için çabalıyorlardı.
O da ne! Yarışa koyulmuşlardı çarıkla çizme. Sozrıko bir an düşündü "Ne demekti bu? Ateş gözlü Nartlar'ın yarışları gibiydi. Peki koşucuların süresini kim belirleyecek?" Çizme arayı açmış önden gidiyordu. Zafer ona gülümseyecekti kesin. Fakat çarık birden yetişip öne geçti. Nart çevikliğini hatırlatırcasına.
Uzun yoluna devam etti Sozrıko. Üç ayaklı bir masa duruyordu ovanın ortasında. Yemeklerden, içeceklerden çöktü çökecek gibiydi. Şanlı atalarını gördü masasın çevresinde. Kuvd'un o alışılmış görüntüsünü seyre koyuldu.Fakat birden irkildi "Bu tuhaf şey de neydi?" Leziz yiyecekler arasında bir kapta kızarmış kedi ve köpek duruyordu. Nart iyice sersemlemişti bu görüntüden. Atalarına dönerek yürekten şunları dedi:
"Ey Nartlar'ın ataları, anlatın bana, sizlerin ülkesinde bunca felaket neden? Ölüler ülkesini dolaştım uzun süre; Öküz derisi üzerinde yılgın ve bitkin, serilmiş bir çift gördüm kaşları çatık. Birbirlerine hırlayacakmış gibi oturuyorlardı deride. Öküz derisi kocaman olduğu halde dar geliyordu her nasılsa onlara. Birbirlerini süzüyorlardı somurtarak, postu paylaşmayı bilemeyerek"
Birlikte karşılık verdiler Sozır'ın ataları:"Bu acılı görünüşleri sevgili çocuk! Bu korkunç yazgıları şundan; Kavgasız geçmezdi günleri hiçbir zaman"
"Onlardan iki adım ötede, tavşan postunda bir başka çift gördüm gözleri ışıl ışıl. Sarınmışlar sevgiyle küçük bir posta, sakin sessiz yatıyorlardı birlikte"
"Kinsiz, öfkesiz yaşamlarının sonuna kadar birbirlerini candan sevmiş çiftti onlar. Hayata sarıldılar, acı tatlı günlerinde, asla terk etmediler birbirlerini"
Sonra kan terler içinde, acınası dağ yarıklarını diken bir kadın gördüm. Alnından seller gibi ter boşanıyordu. Elinde tuttuğu kocaman iğnesi iç karartıcı bir biçimde parlıyordu.
"Bu ise dostum, günahkâr bir kadındı,düşünde görsen bile felaket! Dostuna çamaşır dikmişti özene bezene. Kocasına ise kaba, işte onun günahı"
"Ölüler ülkesinde yol alırken yine bir başka kadın gördüm önümde. Üzerinde bir değirmen taşı vardı. Koskoca değirmen un yerine taş parçalarından toz atıyordu yalnızca."
"Bu da şu anlama gelir dostum: Bu kadının tüm yaşamı hırsızlıkla geçmişti. Un, tohum çalmıştı başkalarına ait. İşte borcunu ödüyor bu şekilde. Göğsünde ağır değirmen taşını tutarak"
"Sonra daha ötelere gittim. İnek sağan yaşlı bir kadın gördüm. İri, kocaman bir fıçıya sağıyordu sütünü. Sütler kenardan taşıyordu, öylesine çoktu. Tüm gücüyle uğraşıp durduğu halde peynir bir arpa boyu bile gitmiyordu"
"Cimri bir ev sahibesiydi bu kadın, köpekten farkı yoktu komşularının yanında. Yüzden çok besili ineği vardı. Her zaman aynı yanıtı verirdi,komşuları bir parça süt istediklerinde; 'Bir damla bile sütüm yok bugün, ineği sağamadım yorgundum biraz. Süt yine ekşidi ne yazık!' der dururdu. Şimdi çektiği cezayı da gözlerinle gördün"
"Diğer bir kadınsa küçücük bir kaşığa bir yudum süt sağdığı halde, hem leziz, hem koskoca peynir önünde beyaz bir dağ gibi yükseliyordu"
"Bu, evinin cömert kadınıydı. Tek ineğiyle bile yoksul insanların isteklerini geri çevirmezdi asla."
"Yolda giderken, bir tümseğin altında, bir çift gördüm sofra başında. Leziz yiyeceklerle dopdoluydu, masada yiyecekler boşalmıyordu nasılsa. Köpüklü rong içiyorlardı sadece."
"Onlar hakkında söyleyebileceğimiz; Bu çift sık sık ziyafet verirlerdi ve konuksuz başlamazlardı yemeğe"
"Yolda yaşlı bir adam gördüm kırık taş ve kum taşıyordu biteviye, delik deşik Teşk'le ıkına sıkına. Fakat kimseden aman dilenmiyordu, çalışmadan olsa gerek, iç çekiyordu yalnızca. Seller gibi ter boşanıyordu yüzünden"
"Zorla ele geçirdi yoksulların toprağını. Acımasız vicdansız adamın biriydi, çalmayla çırpmayla, geçirdi tüm ömrünü. Her şeye sahip olmak için yapmadığını bırakmadı, ama varlıklı olamadı hiçbir zaman"
"Bekçi yeri gibi bir ada gördüm üzerinde kıldan bir köprü vardı ince, keskin. Karşımda birdenbire beliren bu adada yaşlı bir adam oturuyordu yumurta kabuğunda"
"Bu ise, güneş parçam, yabanıl bir kişiydi, her zaman kayıtsız davrandı dostlarına. Ne bir yakını, ne dertleşecek dostu vardı. Bir kez olsun konuk çağırmazdı sofrasına"
"Yeşil otlar üzerinde güneşle parlayan bir öküz gördüm, çok tuhafıma gitti. Kırlaşmış bir bıyık çiğniyordu canla başla. Fakat taze, yeşil otlara imrenmiyordu."
"Kader tüm cimrileri sertçe cezalandırır. Her cimrinin alın yazısıdır bu oğlum. Tanıdıklarıyla, dostlarıyla çift sürerken öküzlerinin önüne kuru ot koyar, ıtırlı otlarla beslerdi oysa kendi öküzünü. Hep böyle davrandı yaşamında her zaman"
"Yaşlı bir köpek gördüm yere uzanmış, bir şeylerin çıkışını bekliyordu karnından. On iki eniğin bağırtısını duydum sonra. Rahimden çıkmak için itişip duruyorlardı."
"Bu ise şu anlama gelir; zaman gelecek, doğan yeni kuşak kendisini çekinmeden herkesten daha iyi ve akıllı görecek, akıl, fikir vermek isteyecek yaşlılara."
"Sonra çarıkla çizmenin yarışını gördüm. Ne anlama geldiğini çıkaramadım. Çizme arayı açmıştı öndeydi bir ara. Zafer ondan yana gibiydi kesin, Fakat çarık bir anda atağa kalktı Nart çevikliğini hatırlatırcasına."
"Bu mu güneş parçam? Anlamı şu: Yoksulların geleceği için hiç kuşkuya gerek yok ama zenginleri geçebilirler yine de"
"Buz tutmuş yaşlılar gördüm acınası. Küt bir usturayla ak sakallarını kesmeye çabalıyorlardı ne var ki, bir kıl bile düşmüyordu sakallarından."
"Bunu bilirsin sanırım, ama yine de dinle, kötü, adaletsiz yargıçların sonu bu; Zenginlerin suçunu rüşvetle bağışlarlar. Suçsuz yoksulları mahkum ederler oysa."
"Ey ünlü atalarım, toplanmışsınız burada kuvda. Açıklayın bana peki bu tuhaf, anlaşılmaz şeyi. Bildiğimiz bu nefis yiyecekler ortasında kızarmış kedi ve köpek neyin nesi?"
"Ey ünlü beklenen konuğumuz, anlamı da şu:
Bilge Satana bize bildirmişti önceden:"Sozrıko yakında ölüler ülkesine gelecek, yiğit, gururlu atalarını görecek orada, eve gerisingeri döndüğü zaman yürekli Nartlar'a gördüğünü anlatacak; şu sofradaki kızarmış köpeği ve kediyi. Kısa süre kaldığı halde ölüler ülkesinde, sizi gördüğünü, sizinle konuştuğunu sadece bununla Nartlar'a kanıtlayacak." Yanıt Sozrıko'nun hoşuna gitmişti, doyasıya sohbet etti ünlü atalarıyla. Sonuna doğru heyecanını gizlemeden geliş amacını anlatmaya başladı:
"Güneş kızına vuruldum tüm kalbimle, fakat vermek zorundayım ona başlık olarak geyikler, yaban keçisi, bir sürü hayvan ve vadide kurmam gerek çelikten bir saray, büyüleyici ve tüm görkemiyle ışıyan. Sarayın çevresini kızın isteğine göre nadide aza çiçekleriyle donatmak zorundayım. Her çeşit hayvan sağlayabilirim kolay, bana söz verdi bilgeliğiyle ünlü Satana. Cömert Efşati'den isteyeceğim onları. Peki nasıl kuracağım bu görkemli sarayı? Nadide çiçekleri nereden bulacağım? Ender bulunur bu çiçekler, sevgili atalarım!" Atalar Nart kahramanına gülümseyerek döndüler:
"Sevgili eşin Beduha'nın altın bileziğini al! Çelik sarayı el değmeden kuracaksın. Bilezikle sadece çevresini çizmen yeter! Issız ovada gözlerinin önünde ışıl ışıl çelikten saray tüm görkemiyle yükselecek. Dünyada ender bulunan o çiçekler yalnızca ölüler hâkimi Barastır'da bulunur. Bahtsız beduha istesin senin için, eski bir gelenek vardır ülkemizde bilirsin kadınlarımızı reddetmek olmaz!"
Beduha'yı geri çevirmedi yüce Barastır. Beduha, Barastır'dan ayrılır ayrılmaz bilezikle çiçekleri doğruca Sozır'a getirdi.Sozrıko saygıyla eğildi şanlı atalarının önünde. Bir an önce dönmek istiyordu yeryüzüne. Fakat bekçi Aminon'un öfkesi burnundaydı, Sozrıko'yu geçirmek istemedi kapıdan: "Yasaları uygulamak zorundayım dedi. Sozrıko'nun yolunu kesti, çıkışı kapatmıştı, "Çıkmana izin vermem çok güç ama atının nallarını ters nallarsan eğer, ışıklı ülkene o zaman dönebilirsin belki. "Ölüler arkanda, bir işaretle üstüne çullanacaklar"
Sozrıko atını nalladı çok kısa bir sürede. Hazırlıklarını bitirdikten sonra kapıya yöneldi. Nart'ı pür dikkat izleyen ölüler Aminon'a yaklaşıp yalvarıp yakardılar: "Yukarı çıkmamıza izin ver ardından! Görüyorsun nasıl titriyoruz soğuktan. Suyun, ekmeğin hepten tadını unuttuk Güneş hiç mi hiç ısıtmıyor bizleri" Aminon'un yanıtı tekti zavallılara: "Kaderin önüne geçilmez, bu gerçek! Ölüler ülkesinden dönüş olamaz. Atın izine baksanıza dikkatli. İçeri gidiyor, yeryüzüne değil" Nart'ın hilesini kimse anlayamamıştı. Ölüler bekçi Aminon'a inanarak yeniden geriye döndüler çaresizce. Daha önceden kararlaştırdıkları yerde yılgın üzüntülü birbirinden ayrıldılar.
Yiğit Nart dünyaya döner dönmez bilezikle bir çember çizdi ve baktı. Karşısında korkunç güzellikte ışıl ışıl kaya gibi çelikten bir saray yükseldi. Barastır'ın sevdiği nadide çiçekleri dört bir köşesine dikti titizlikle. Bilge Satana'da Efşati'den aldığı kavalı söz verdiği gibi getirdi, Nart'a armağan etti. İşte çalmaya başladı Sozrıko kavalı. Tüm vahşi hayvanlar sürüler halinde koşup geldiler her bir yandan Nart'ın yanına. Bu çağrıya büyülenmiş gibi kendiliğinden dağ keçileri, geyikler de katıldılar. Ünlü Sozrıko'yu can yoldaşı bilip yedi kardeş evliliği tartışmasız onayladı. Nart köyüne gönderdiler güneş kızını ve sevinçle düğünde coşup eğlendiler.
Kaynak: NARTLAR Asetin Halk Destanı (Yapı Kredi Yayınları)
-
Pharmat
17 Haziran 2015, Çarşamba -
Soskan Solsa, Yedi Kardeş Ve Altmış Närt Erstxó
01 Mayıs 2015, Cuma -
Sosrıkua'nın Doğuşu
23 Şubat 2015, Pazartesi -
Sosrıkua'nın Nartlara Ateşi Getirmesi
24 Ağustos 2012, Cuma -
Güzel Seteney'in Ökyüsü
24 Ağustos 2012, Cuma -
Asetinler'de Nart Efsaneleri
31 Temmuz 2012, Salı -
Sozrıko Ölüler Ülkesinde
31 Temmuz 2012, Salı